26 Kasım 2017 Pazar

Her şehir, bir kadın...

 Her şehir, bir kadın aslında kozmopolit İstanbul, tam bir Gürcü mesela hızlı konuşması, hızlı yaşaması, sevmesi, sevilmesi, saçlarını sol omzundan aşağıya salıvermesi gibi.. Her şehir bir kimlik, her kimlik bir kadın, asi ve hür yanını gösterir çoğunlukla İstanbul, gösteri ve eylemler de ateşli, afetleri ve mağrifetleriyle de sanatçılığını amaan neyleyim İstanbul'u şehrim ya, ya benim şehrim..

Porsuk Çayı, Köprü- Eskişehir.
Şehrim, soğuk ve mesafeli bir kadın adete, kızıl saçlı üstelik, renkli kıyafetlerinin içinde ki küçük bir kız çocuğu var sakladığı, caddeleri dar, basık ve havasız.. Kanını dolaştıran damarlar adeta Porsuk, etrafına sıralanan binlerce hayran göz. Defalarca sınanmış yüzü, eski kaldırımlarının.. İnatçı bir kadın, yokuşunu tırmanırken Odunpazarının ve su gibi sakin çimenlerine yayılırken porsuk kenarlarının. Anaçta bir yanı var üstelik, bu ketum görünümlü, solgun beyaz teni içinde sımsıkı sarılan bir akşam üstü rüzgarı. Hiç durmak bilmeyen bir kadın, üretken, sanatçı ve illa ki inatçı..Sessizliği kış soğuğu, ayazı keskin, narası yıldırım Nisan da bir başka ve her zaman tam arada.

Eskişehir.
  Gitmekle kalmak gibi, doğuyla batı arasında geniş bir kapısı var yüreğinin girişi kolay, çıkışı neredeyse yok.. Terk edilmesi çok güç, bu afeti devranı. Yüzüne bile bakmadığı, sümüklü aşıkları var bu kadının. Büyürken eskimeyen, eskise de değerlenen Şebo şarkısının vücut bulmuş hali. Çırpı bacakları, kürdan parmakları, içinden ne geçtiğini asla belli etmeyen sır gibi kapalı göz kapakları. Her sabah itina ile kızıla boyalı doğan saçları. Gülüşü var mesela, inanmayana bile düşündürten tanrının varlığını. Enerjik, hastayken bile neşeli üstelik, bazı geceler hüzünlü ve mağrur. Çok yoğun bir kadın aslında, içinde ki her şey ile elinden ne gelirse daha ne olabilir çabası ve iyi niyetinde çoğu zaman.
Gözyaşı bile üzüntü verir ben gibi Mecnunlarına, kim ağlattı bu şehri, çıksın özür dilesin kim o soyka! Dedim ya zor kadın, kendi güzelliğini bildiğinden dolayı öyle kanmaz çula çaputa.
  Ey şehrim, ey pamuk elli, ey ince belli, ey kızıl inci eğer ki sınanacaksam yokluğunla bil isterim. Sen saçını kulağının ardına alıp, başını kaldırıp ardımdan bakana kadar geri gelmiş olacağım.
Biliyorum yolun açık,
Evet bıraktın arkanda ahh deli dolu küçücük bir kaçık!
Özlem duyduğun an bir geçmişe gözlem, yaparsan anlarsın.
Sanki söz verdin..
Kaybedilen umut sayarım sayende..
Sana mecbur içimde ki, her şey,
Ağlasam da aynı, aynı..
Gözlerimden anlaşılır her şey,
Ağlasam da aynı, aynı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kimine tabutta çivi, Kimine havuzda kivi..

 Yazlık hayallerim vardı benim, sabahın köründe penceresine konan kuşların ne idüğü belirsiz yankılarını çağıran.. Hiç anlam verememe rağme...